ORTA ASYA GENETİK YAPISI

Hemen her ulus çıkış öyküsünü tek bir aileye dayandırır, efsaneler hep bu yöndedir. Ortak bir dil ve kültür şemsiyesi altında yaşayan insanlar aynı soydan geldiklerine inandıklarında millet kavramı oluşur. Bu sadece Türkler için değil, bütün ulus-devletler için geçerlidir. Ancak genetik bilimi bu efsaneleri doğrulamıyor. Ön-Türkler tek bir soydan değil birkaç haplogruptan oluşuyordu. İlk Türk devletlerini kuranlar P, Q, N, R1a, R1b, O ve C3 gruplarına ait insanlardı. Ancak 30-35 bin yıl geriye gidildiğine biyolojik akrabalık söz konusudur.

Proto-Türk dilinin oluşmaya başladığı 3-4 bin yıl öncesinde bu farklı soydan gelen halklar kaynaşmış durumdaydı. Binlerce yıl aynı coğrafyada yaşamanın etkisiyle hangisinin dili diğerine egemen olmuştur bunu belirlemek kolay olmasa da genel görüş Q, N, C3 gruplarının en başından beri Ural -Altay dillerini konuştukları yönündedir. Çünkü bunun aksini kanıtlayacak bir veriye sahip değiliz. Eğer güneyden gelen gruplar proto-Türk dilini kuzeye taşımış olsalardı, o zamana kadar Q ve N gruplarının başka bir dil konuşuyor olmaları gerekirdi. Ancak bu yönde bir kanıt yoktur.

Türk Kimliği

Orta Asya'da Ural-Altay dillerini konuşan halklardan sadece Türkmenler kendilerini ‘Türk’ olarak adlandırır. Özbek, Kazak, Kırgız, Tatar gibi milletler ise akraba olduklarını bilirler. Birbirinin dilini rahatça anlayan bu halkların herbiri kendisini farklı tanımlasa da kültürel akrabalığın bilincindedirler.

Ülkemizde yapılan temel yanlış, Türkçe'nin Ural-Altay dillerinin genel adı gibi algılanmasından kaynaklanmaktadır. Oysa Türk, Altay lehçelerini konuşan halklardan sadece bir bölümünün adıdır, Türkistan Orta Asya'da bir bölgeye verilen isimdir. Altay dillerinin konuşulduğu coğrafyanın genel adı değildir.

Unutulmamalıdır ki, Orhun yazıtlarında Türk ile birlikte Kırgız, Tatar gibi diğer ulus adları da geçmektedir. Bunların hiçbiri diğerini kapsayan genel bir isim değildir. Bilge Kağan kendisinden Türk, Kırgız'dan ise Kırgız olarak bahseder, Kırgızlarla nasıl savaştığını anlatır. Benzer şekilde Tatarlardan da söz eder. Dolaysıyla "Tatar Türkü" gibi bir ifade bilimsel temelden yoksundur. Tatar coğrafyası tarihte hiçbir zaman Türkistan olarak adlandırılmadığı gibi, Tatar halkı da Türk olarak tanımlanmamıştır.

19. yüzyıl ortalarından itibaren Fransa'dan yayılan etnik milliyetçilik akımı Osmanlı İmparatorluğunu da etkiledi. Osmanlılar ve Selçuklular kendilerini Türk olarak adlandırdılar, çünkü Selçuk Bey bir Türkmen Yabgu'su idi, bugünkü Türkmenistan topraklarından çıkarak İran ve Anadolu'ya yayılmışlardı. Avrupalılar da doğal olarak Osmanlıyı bir Türk İmparatorluğu olarak tanımladı. Devletin gücü ve etkisi büyüdükçe akraba dilleri konuşanlar da "Türk" şemsiyesi altına alınır oldu.

Osmanlı'dan önce hakim olan ulus Tatarlar idi. Cengiz Han'dan sonra kurulan devletler Moğol-Tatar İmparatorluklarına dönüştü. Özellikle Altın Ordu Devletinin karşı konulmaz gücü, Tatar unsurunun Sibirya'dan İskandinavya'ya kadar "hakim ulus" olmasını sağladı. Osmanlı Devleti henüz uluslararası bir ağırlık oluşturmadan önceki tarihi kaynaklar, Tatar dili ile akraba olan bütün etnik grupları Tatar adı altında birleştirirdi. O dönemde yazılan Rus tarih kitapları, Azerilerden bile "Azerbaycan Tatarları" şeklinde bahsetmektedir. Elbette bu ifade de bilimsel değildir, ancak güçlü olan etnik unsurun diğer zayıf akraba toplumların ortak bir çatısı gibi algılanmasının doğal sonucudur.

Bugün gelinen noktada, ideolojik ve romantik yaklaşımlarla bilimsel temelden uzaklaşan "ulus" kavramının yeniden tanımlanması gerekmektedir. Genetik bilimi doğrultusunda yapılabilecek en doğru tanım: "Ana dili Türkçe olan ve kendisini Türk olarak kabul eden herkes Türk'tür."

Bu genel açıklamadan sonra Türkiye nüfusunun Y-DNA analizi üzerine yapılmış tek kapsamlı araştırmadan elde edilen verileri inceleyebiliriz. Haritada gösterilen 9 bölgeden 523 DNA numunesi üzerinde çalışılmıştır.

Anadolu'da Y-Kromozom haplotip araştırması

Excavating Y-chromosome haplotype strata in Anatolia

(Human Genet. 2004) Cengiz Cinnioglu, Roy King, Thomas Kivisild, Ersin Kalfoglu, Sevil Atasoy, Gianpiero L. Cavalleri, Anita S. Lillie, Charles C. Roseman, Alice A. Lin, Kristina Prince, Peter J. Oefner, Peidong Shen, Ornella Semino, L. Luca Cavalli-Sforza, Peter A. Underhill

1.01 Akyazı, 1.02 Babaeski, 1.03 Bilecik, 1.04 Bursa, 1.05 Canakkale, 1.06 Edirne, 1.07 Erdek, 1.08 Izmit, 1.09 Kırklareli, 1.10 Sakarya, 1.11 Saray, 1.12 Sumnu, 1.13 Tekirdag, 1.14 Yalova; 2.01 Bartın, 2.02 Duzce, 2.03 Gerze, 2.04 Karabuk, 2.05 Kastamonu, 2.06 Safranbolu, 2.07 Sinop, 2.08 Uzuntas, 2.09 Zile, 2.10 Zonguldak; 3.01 Amasya, 3.02 Artvin, 3.03 Bafra, 3.04 Bayburt, 3.05 Giresun, 3.06 Gumushane, 3.07 Mesudiye, 3.08 Ordu, 3.09 Persembe, 3.10 Rize, 3.11 Samsun, 3.12 Surmene, 3.13 Tokat, 3.14 Trabzon; 4.01 Agrı, 4.02 Ardahan, 4.03 Bingol, 4.04 Bitlis, 4.05 Dogubeyazıt, 4.06 Elazıg , 4.07 Erzincan, 4.08 Erzurum, 4.09 Igdır, 4.10 Kars, 4.11 Malatya, 4.12 Mus, 4.13 Pervari, 4.14 Sarıkamıs, 4.15 Tunceli, 4.16 Van; 5.01 Adıyaman, 5.02 Diyarbakır, 5.03 Gaziantep, 5.04 Kilis, 5.05 Mardin, 5.06 Siirt 5.07 Urfa; 6.01 Adana, 6.02 Antakya, 6.03 Antalya, 6.04 Burdur, 6.05 Iskenderun, 6.06 Isparta, 6.07 Mersin, 6.08 Samandag, 6.09 Tarsus; 7.01 Ankara, 7.02 Cankırı, 7.03 Corum, 7.04 Eregli, 7.05 Eskisehir, 7.06 Karaman, 7.07 Kayseri, 7.08 Kırıkkale, 7.09 Kırsehir, 7.10 Konya, 7.11 Nevsehir, 7.12 Nigde, 7.13 Sivas, 7.14 Urgup, 7.15 Yozgat; 8.01 Afyon, 8.02 Aydın, 8.03 Denizli, 8.04 Izmir, 8.05 Manisa, 8.06 Mugla, 8.07 Sandıklı, 8.08 Simav, 8.09 Usak; 9.01 Istanbul

Türkiye’de bulunan y-kromozom haplogrup oranları şöyledir:

Haplogrup

J2-M172      % 24.0

J1-M267      % 9.0

I-M170        % 5.3

E3b-M35     %10.7

G-M201       % 10.9

N-M231       % 4.0

R1b3-M269 % 14.7

R1a1-M17    % 6.9

Diğer R1      % 3.0

Bölgelere göre haplogrup dağılımı:

Elbette bu sonuçlar kesin rakamlar değildir. Yapılacak yeni DNA testleri bu oranları kısmen değiştirebilir. Ancak bu aşamadan sonra büyük bir sürpriz beklemek doğru olmaz. Çünkü alınan DNA örnekleri yeterince homojen olup Türkiye’nin geneline ait genetik özellikleri yansıtmaktadır.

Ayrıca, National Geographic ile işbirliği içinde genom projesini yürüten “Family Tree DNA” verileri de paralel sonuçlar göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri Texas eyaletinde bulunan “Family Tree DNA - Genealogy by Genetics, Ltd.” dünyanın en zengin DNA veritabanına sahip kurumudur.

Dr. Ömer Gökçümen’in Araştırması

Biyolojik atalar, akrabalık bağlantıları, İç Anadolu bölgesinde dört yerleşim birimindeki kimlik tahmini: Kültürel bağlamda genetik antropoloji incelemesi

Biological Ancestries, Kinship Connections, and Projected Identities in Four Central Anatolian Settlements: Insights from Culturally Contextualized Genetic Anthropology (American Anthropolgist, 2011, Vol. 113, Issue 1, pp. 116–131, ISSN 0002-7294 online ISSN 1548-1433. Omer Gokcumen, Timur Gultekin, Yesim Dogan Alakoc, Aysim Tug, Erksin Gulec, Theodore G. Schurr)

Afşar boylarında Q haplogrubuna %13 oranında rastlanması ilginçtir. Türkiye’de yaşayan halklar içinde Orta Asya ile en fazla bağı olan Oğuzların Afşar boyudur. Dr. Ömer Gökçümen tarafından 140 DNA numunesi üzerinde yapılan araştırmada Orta Asya’dan geldiği bilinen Göçmenköy’de %13 Q, Eskiköy’de ise %23 N haplogrubu tespit edilmiştir. Türkiye geneli ile kıyaslandığında bu yüksek oranlar gerçekten de bu köylerin Orta Asya ile yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.

DNA testi sonucunuz Q, C3, O, P veya N haplogrubuna ait çıktığında bu şu anlama geliyor; Baba tarafından soyunuz 20 bin yıl önce Orta Asya’ya yerleşen ve bir kısmı hala orada varlığını sürdüren insanlara dayanmaktadır. Bundan nasıl bir sonuç çıkarabilirsiniz? Eğer atalarınızın Orta Asya’dan Türkiye’ye geldiği şeklinde bir düşünceniz varsa gen testi sizi doğruluyor demektir.

Ancak unutmayın ki bundan ‘Siz Türksünüz’ anlamı çıkmaz. DNA testi ile sadece coğrafi akrabalarınız bildirilir. Hangi milletten olduğunu belirlemek herkesin kendisine kalmış bir yorumdur. Altaylarda yaşayan N haplogrubundan birisi kendisini pekâlâ Rus olarak da tanımlayabilir.

Diğerlerine gelince; J1, J2, E1b, G2a gibi önemli oranları oluşturan haplogruplar zaten Sibirya ile bağlantılı değildir. Test sonucunuz R1b veya R1a ise Orta Asya orijinli olup olmadığınız ancak alt gruplar ve haplotipler analiz edilerek belirlenebilir. Bu da oldukça düşük bir ihtimaldir. R1b ve R1a’nın neredeyse tamamı Anadolu’nun yerli halkları olup çok azı Orta Asya orijinlidir. (The most common R1a1-M17 haplotype in Armenia matches the most common in Turkey - Weale et al. 2001)

Bugün Türkiye’de yaşayan nüfusun en yakın genetik akrabası Ermenilerdir.

Türkiye nüfusunda Sibirya ile ilişkili olan C,Q,N ve O’nun toplamı %7.4’tür. Diğer Orta Asyalı haplotiplerle birlikte yaklaşık %9 olarak tespit edilmiştir. (Cinnioglu et al. 2003 - High resolution SNP analysis provides evidence of a detectable yet weak signal <9% of recent paternal gene flow from Central Asia)

Türkiye nüfusunun Orta Asya akrabalığına ilişkin bir diğer araştırma sonucu yine %10 civarındadır: “Furthermore, in the present study a ~10% Central Asian contribution based on 7 Alu insertion polymorphisms was found... Studies based on protein (Brega et al., 1998), mtDNA (Calafell et al.,1996 ; Comas et al., 1996) and Y-chromosome (Wells et al., 2001) data indicate that Central Asian populations had little genetic effect on the current day Turkish gene pool, thus these results were considered as support to the idea that the Turkic language was imposed by the few elites." (METU 2006, Comparative analysis for the Central Asian contribution to Anatolian gene pool with reference to Balkans)

Elit dominans (seçkinlerin üstünlüğü) terimi 1987 yılında Renfrew tarafından yönetici azınlığın dilinin çoğunluğu oluşturan halkı etkilediğini belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Bu durum Türk Oğuz boylarının Azerbaycan ve Anadolu’ya geldiklerinde çoğunluğu oluşturan yerli halkın Hint-Avrupa dillerini bırakarak Türkçeye geçişini açıklamaktadır.

İki bin yıl önceki Orta Asyalı Türklerde ne oranda R1a ve R1b olduğunu bilmiyoruz. Günümüzdeki verilere bakarsak N, P ve Q gibi Orta Asya’da doğmuş diğer gruplardan daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, R1b ve R1a’nın nüfusu N ve Q gruplarına göre çok daha hızlı artmıştır.

M.Ö. 7. yüzyılda ön-Türk toplulukları kuzeyden Orta Asya’ya yayılırken benzer bir ‘elit dominans’ etkisiyle bölgenin yerlileri olan R1a ve R1b’yi asimile etmiş olabilirler mi?! Bu pekala mümkündür. Nitekim Kaşgarlı Mahmud Orta Asya’da başka dilleri konuşan halkların daha sonra Türkçeye geçerek ana dillerini unuttuklarından bahsetmektedir. Orta ve Güney Asya’da Hint-Avrupa dillerini konuşan Soğd (Sogdian), Tokaryan gibi ulusların büyük bölümü Türkleşmiştir. Bu da Türkmen, Özbek, Uygur, Kırgız nüfusunda neden yüksek oranlarda R1b ve R1a bulunduğunu açıklamamızı sağlıyor.

Ural-Altay grubuna ait dillerin konşulduğu bölgeler:

Aşağıdaki şemada mt.DNA haplogrupların hangi bölgelerde daha yoğun bulunduğu gösterilmiştir. Türklerin ana yurdunun Doğu Avrasya olduğu dikkate alınırsa Türkiye’deki mt.DNA haplogrupların çok büyük çoğunluğunun Avrupa ve Orta Doğulu olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar Türkiye nüfusunun Orta Asya orijinine ilişkin Y-DNA oranlarıyla uyumludur.

Türkiye nüfusunun mt.DNA analizi üzerine kapsamlı bir çalışma henüz yapılmış olmasa da aşağıdaki sonuçlar genel bir fikir vermektedir.

Bazı Ural-Altay halklarının mtDNA ve Y-DNA haplogruplarını karşılaştırmalı olarak aşağıdaki grafiklerde görebilirsiniz.

© Copyright 2016 Pro's Solutions Ltd - Legal notice and credits